İstanbul’da Mekânın Politikası ve Performansı
2019 yerel seçimlerinde, ana muhalefet partisi CHP İstanbul’da seçimleri iki kez kazandı. Mart’ta yapılan ilk seçim Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi AKP’nin itirazlarıyla iptal edildi. Fakat, CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu ikinci seçimlerde büyük oy çoğunluğuyla yeniden İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı seçildi. Türkiye’de merkezi hükümet ile belediyeler arasındaki ilişki her zaman çekişmeli olmuştur ve ulusal oy dağılımları ile Istanbul içi oy dağılımları arasındaki uyuşmazlık eskiye dayanır. Belediyeler bir dereceye kadar özerk olsalar da merkezi hükümet yerel yönetimler üzerindeki kontrolünü mali kaynakların dağıtımı ve karar alma süreçlerinin kontrolü yoluyla sürdürür (Savaşkan 2020).
Peki böylesine kapsamı sınırlı olan bir yönetim alanında, İmamoğlu belediye başkanlığını nasıl yürütür ve müzakere eder? Seçim kampanyası döneminde, İmamoğlu cana yakınlığı ve sosyal becerileri sayesinde İstanbullularla ilişki kurarak, kentsel mekânlar üzerindeki çift kutuplu siyasi çekişmenin tansiyonunu düşürmeyi hedefledi. Belediye başkanlığı ilk düştüğünde, İmamoğlu’nun İstanbul seçmenine hitap etmek için Beylikdüzü’nü seçmesi de alışılmışın dışındaydı. Beylikdüzü, İmamoğlu’nun önceki dönem ilçe belediye başkanlığı dolayısıyla aşina olduğu bir semt olarak öneme sahip olsa da protestolara ve kalkışmalara tanıklık etmiş Taksim Meydanı’nın tarihsel ve sembolik gücünden yoksundur. Bu protestoların en sonuncusu, 2013 yılında AKP’nin kentsel yenileme planı kapsamında ortaya attığı “Taksim Meydanı Yayalaştırma” projesi yüzünden patlak vermiş ve “AKP’nin otoriter-neoliberal-İslamcı çarkına” (Erensü and Karaman 2017, 22) karşı tüm ülke çapında protestolara dönüşmüş olan Gezi isyanıdır. Buna karşılık, merkezi otoritelerin çatışmacı ya da Erdoğan hükümetine karşı protesto düzenlemek isteyenleri cesaretlendirici olarak görebileceği alanlardan uzak olan Beylikdüzü, İmamoğlu’na seçmenleriyle ilişki kurma olanağı verdi.
In the 2019 local elections in Turkey, the main opposition party CHP (Republican People’s Party) won the elections in Istanbul—twice. The first election, held in March, was annulled upon the objection of President Erdoğan and his party, the AKP (Justice and Development Party). Yet, after the second vote in June, CHP’s Ekrem İmamoğlu was again elected as mayor of the Istanbul Metropolitan Municipality by a landslide. Central government-municipal relations in Turkey have always been controversial, and the divergence between Istanbul and national voting patterns has precedence. Despite municipalities in Turkey having a degree of autonomy, the central government maintains its control over local governments through financial resource allocations and controlling decision-making processes (Savaşkan 2020).
In such a limited scope of governance, how does İmamoğlu navigate and negotiate his mayorship? In part, he has sought to diffuse bipartisan contestations over urban space, using his charm and competence to engage with Istanbulites during his electoral campaign. His choice of place to address Istanbul’s electorate, the district of Beylikdüzü, after his mayorship first fell through was unusual. While Beylikdüzü is a familiar place to İmamoğlu due to his previous mayorship, it lacks the symbolic and historical power of Taksim Square, which has witnessed protests and uprisings. The most recent of these was the Gezi revolt, which erupted due to the AKP’s urban renewal project of “pedestrianization of Taksim square” and quickly turned into a nationwide protest against “the AKP’s authoritarian-neoliberal-Islamist machinery” (Erensü and Karaman 2017, 22) in 2013. Beylikdüzü, on the other hand, offered İmamoğlu opportunity to connect with his supporters, far from sites that might be seen as confrontational to central authorities, or encouraging for those seeking to mount further protests against Erdoğan’s government.
Bu yazı, İstanbul’da kent yönetimi olgusunu çeşitli yönlerden incelemek amacıyla, belediye başkanlığına özgü iktidar biçimlerinin söylemsel, performatif ve bedensel boyutlarına odaklanacak. Cumhuriyet tarihi boyunca ideolojik hegemonya mücadelelerinin merkez üssü olagelen İstanbul hem yerel hem de ulusal düzeydeki siyasi çıkarlar, manipülatif politikalar ve yönetim uygulamaları açısından sembolik başkent işlevi görür. Bu açıdan, Türkiye’de, belediye başkanlığına ve belediye başkanının performanslarına getirilen yer odaklı yaklaşımlar ulusal bağlamdan ayrı düşünülemez. Bu nedenle, bu yazı, kentsel mekânların siyasette kullanımını, belediye başkanının performanslarının bir parçası olan, milli bayram kutlamaları üzerinden irdeler. Mevcut sosyo-politik bağlam tarafından şekillenmiş milli yıldönümleri ve anmalar, yerel ile ulusal arasındaki ilişkiyi anlamanın önemli araçlarıdır. Bu yazı, öncelikle Erdoğan’ın 1990’lardan bu yana sürdürmekte olduğu siyasi kentleşme pratiklerini milli bayram kutlamaları bağlamında özetleyecek; daha sonra, kentin politik ve ideolojik açıdan AKP yönetiminden ayrışmasını temsil eden, İmamoğlu’nun önderlik ettiği 29 Ekim 2019 Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını analiz edecek.
Erdoğan’ın Mekânsal Tahayyülleri ve Pratikleri
Osmanlı’dan kalma camileri, türbeleri ve yapılarıyla eski bir imparatorluk şehri olan İstanbul, AKP döneminde harekete geçirilen bir dizi mit için önemli bir arka fon oluşturur. Erdoğan’ın 1994-1998 yılları arasındaki belediye başkanlığı döneminden, yani İslamcı bir partinin ilk defa büyük şehir düzeyinde güç kazandığı günlerden bu yana, Erdoğan şehri neoliberalizmle küresel sermayenin dolaşımında yeniden konumlandırmıştır. Bu bağlamda, şehrin dokusu, imparatorluk geçmişinin daimî hatırlatıcısı olma işleviyle, Erdoğan’ın politik ideolojisini sürdürmesini sağlamıştır. Örneğin, Erdoğan fethin tarihsel anlatısını ve sultanın güçlü liderliğini yeniden kurmak için görkemli fetih kutlamalarıyla yer mitini harekete geçirir. Bu aynı zamanda, Erdoğan’ın otoriter liderliğini meşrulaştıran ve şehirde Türk-İslam hegemonya anlarını üreten tarihsel bir silsile yaratır.
Erdoğan’ın belediye başkanlığından başlayarak, AKP ve İslamcı selefleri 25 yıl boyunca belediyeyi yönettiler. Dahası, Türkiye’de 1990’larda başlayan İslamcı siyasetin yükselişi, belediye düzeyinden AKP’nin 2002’deki ulusal seçim zaferine değin ulaştı. Erdoğan, estetiği, ekonomiyi ve politikayı sıkıca iç içe geçiren bir yöntemle, kentsel mekânlarda Osmanlı geçmişini yeniden canlandırarak şehirde izini bırakmıştır. Aynı zamanda, çok sayıda tartışmalı mega projenin, kentsel yenileme yatırımlarının, kamu arazilerinin özelleştirilmesinin ve tarihi binaların yeniden inşa edilmesinin öncülüğünü yapmıştır.
As a means for examining aspects of urban governance in Istanbul, this essay focuses on the discursive, performative and embodied dimensions of mayoral power. Istanbul, as the main site of struggles of ideological hegemony throughout the history of the Republic, serves as symbolic capital for political interests, manipulation, and governing practices both at the local and national levels. As such, in the Turkish context, a place-specific approach to mayorship and mayoral performances cannot be disassociated from the national context. Hence, this essay also examines the uses of urban space in politics through national day celebrations as part of mayoral performances. National anniversaries and commemorations, shaped by the current socio-political context, are important tools to understand the relationship between the local and the national. This essay first summarises Erdoğan’s practice of political urbanisation since the 1990s regarding national day celebrations, then analyses the Republic Day celebrations on 29 October 2019, led by İmamoğlu, which represent a political and ideological deviation from previous AKP rule of the city.
Erdoğan’s Spatial Imaginaries and Practices
Istanbul, the former imperial city, with its Ottoman mosques, tombs and buildings formed an important backdrop for a set of myths that were mobilised under Erdoğan’s AKP. Since his mayoralty from 1994 to 1998, the period when an Islamist political party gained power at the metropolitan level for the first time, the fabric of the city—a constant reminder of its imperial past—has sustained Erdoğan’s political ideology, while he has simultaneously repositioned the city within global circuits of capital through neoliberal urbanism. With the spectacular anniversary of the Conquest, for example, Erdoğan mobilises the place myth to reconstruct the historical narrative of the conquest and the powerful leadership of the Sultan. It also acts to draw a lineage in a way that attempts to legitimate the authoritarianism of Erdoğan’s leadership and to produce moments of Turkish-Islamic hegemony in the city.
Beginning with Erdoğan’s mayoralty, the AKP and its Islamist predecessors ran the municipality for 25 years; moreover, the rise of Islamist politics in Turkey since the 1990s spread from the municipal level to the national election victory of the AKP in 2002. Erdoğan has left his mark on the city through the revival of the Ottoman past in urban spaces by means of creating a tight entanglement of aesthetic, economics, and politics; simultaneously he led a great number of controversial megaprojects, urban renewal investments, privatisation of public lands and redevelopment of heritage buildings.
Erdoğan temsil ettiği kentin mekânsal, politik ve ideolojik biçimiyle bedensel bağını kentteki törensel görünümleriyle sürdürür. 23 Nisan 2021 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda İstanbul’da bir törene katılan Erdoğan, üzerinde devasa bir Türk bayrağı asılı olan ve şehrin her yanından görülebilen, Türkiye’nin en uzun bayrak direğinin (111 metre) açılışını yaptı. Erdoğan törendeki konuşmasında, Mithat Cemal Kuntay’ın 1938’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 15. yıldönümü için yazmış olduğu meşhur milliyetçi dizelere gönderme yaptı: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Şiirde toprağın vatan olabilmesi için şehitlik yüceltiliyor. Ancak, Erdoğan bu dizeleri yeniden yorumlayarak, vatan ve arazi arasında bir karşılaştırma yapmış ve toprağın değerini bir meta olarak ifade etmiştir. Arazi ve arsa arasındaki farka dikkat çekerek, arazinin arsa olmadığı sürece hiçbir anlamının olmadığını belirtmiştir. Tuğal’ın (2021, 48) ifade ettiği gibi, “ideolojik olduğu kadar pragmatik de olan Erdoğan rejimi” devlet kapitalizmi, neo-emperyalizm, neo-faşizm, patrimonyalizm, neoliberal söylem ve İslami milliyetçilik arasında gidip gelir.
1990’larda Türkiye’de İslamcı siyasetin önce yerel sonra ulusal düzeyde yükselişi, ulusla girilen laik ve dini ilişkilenmelerin, zenginleştirilmiş görsellikleriyle öne çıkan anma törenleriyle ifade edilmesine yol açtı. Örneğin, sivil toplum kuruluşları ilk kez 1998’de Cumhuriyet’in 75. yıldönümü için İstanbul’da yapılan Cumhuriyet kutlamalarına dahil oldu–bunlar resmi askeri törenlerden ziyade festivalleri andıran kutlamalardı (Özyürek 2006). Öte yandan, Erdoğan’ın 1994’te belediye başkanı seçilmesinden sonra, İstanbul’un 1453’te Osmanlılar tarafından fethi için düzenlenen yıldönümleri ve Cumhuriyet Bayramı kutlamaları giderek artan bir şekilde lazer, su ve havai fişek gösterileriyle kamusal gösterilere dönüştü. AKP belediyeleri fetih kutlamalarını yerel bağlamda parti politikası için, Cumhuriyet kutlamalarını ise küresel bağlamda şehri pazarlamak için dikkatlice düzenlemiştir. 2015’te yaptığım saha araştırması sırasında belediyede çalışan bir görevli: “İstanbul’un fethi uluslararası değil yereldir, çünkü her şeyden önce İstanbul ile ilgilidir” demişti. Bununla birlikte, aynı görevli Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının, uluslararası muadilleri olan Amerikan ve Fransız Bağımsızlık Günleri ya da Sydney’in Yeni Yıl kutlamaları gibi Büyükşehir belediyesi tarafından ilk kez düzenlendiğini belirtmişti.
İmamoğlu’nun Kırmızı Çizgisi: “Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Demokrasi!”
İmamoğlu, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının görkemini 2019’da daha da artırdı, ancak küreselden daha çok ulusal bir vurguyla. Cumhuriyet Bayramı akşamı, İmamoğlu “Milli bayramları kutlamayı özlemişiz,” dedi. İstanbul’da Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ve törenleri, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri tarafından ayrı ayrı düzenlenir. Erken Cumhuriyet dönemi planlamacılarının İstanbul’daki törenler için tercihi olan Taksim, sembolik yapılardan—Osmanlı yönetiminin veya dini kurumların sembollerinden—azade olduğu için yıldönümü ve anma kutlamalarının odak noktası olmuştur (Kezer 2015). Gerçi, geçtiğimiz günlerde Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olduğu günlerden bu yana, Taksim Meydanı’nda yapmayı arzu ettiği caminin açılışını gerçekleştirdi. İstanbul Valiliği’nin Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri, 28 Ekim sabahı Taksim Meydanı’nda Cumhuriyet Anıtı önüne çelenk koyma töreniyle başladı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Cumhuriyet Anıtı ülkedeki en eski Atatürk heykellerinden biridir. İmamoğlu, kendinden önceki belediye başkanlarından farklı olarak, belediye yöneticileri ve çalışanlarıyla, Taksim’de Odakule’den meydandaki heykele kadar İstiklal caddesi boyunca kısa ama performatif bir yürüyüş yaptı. Beklendiği gibi bu yürüyüş, İmamoğlu’nun çocuklara sarıldığı, insanlarla fotoğraf çektirdiği ve sokaktakilere ve esnafa “İyi Bayramlar” dilediği bir korteje dönüştü. Hansen’ın (2004, 24) işaret ettiği gibi, bu tür performanslar “üretici politik anlar” denilen olgunun en iyi örnekleridir. Bu tür anlar, insanları harekete geçirerek, bir topluluğa ve mekâna ait olma duygusunu üretmekte etkili rol oynarlar.
Through his ceremonial appearances in the city, Erdoğan continues his bodily connection to the spatial, political, and ideological formation of the city that he represents. On 23 April 2021, National Sovereignty and Children’s Day, Erdoğan attended a ceremony in Istanbul where he inaugurated Turkey’s tallest flagpole (111 meters) with an enormous Turkish flag that is visible across the city. In his speech at the ceremony, Erdoğan referred to the well-known nationalist verses of the poem “On Beş Yılı Karşılarken” [Welcoming Fifteen Years] written by Mithat Cemal Kuntay for the fifteenth anniversary of the Turkish Republic in 1938: “What makes a flag a flag is the blood on it / A territory becomes homeland only when there are those who are willing to die for it.” The poem glorifies the martyrdom for land to be a homeland. Erdoğan, however, articulates the value of land as a commodity in his reinterpretation of these verses by drawing an analogy between homeland and real estate. He points out the difference between a plot of land and real estate, stating that a plot of land has no meaning if it is not real estate. As Tuğal (2021, 48) remarks, “the Erdoğan regime, as pragmatic as it is ideological” shifts between state capitalism, neo-imperialism, neo-fascism, patrimonialism, neoliberal discourse, and Islamic nationalism.
The rise of Islamist politics in the 1990s in Turkey, first at the local then at the national level, resulted in demonstrating secular and religious engagements with the nation via the augmented visualisation and spectacle of commemorations. For the seventy-fifth anniversary of the Republic in 1998, for instance, nongovernmental organisations were for the first time involved in the orchestration of the celebrations of the Republic in Istanbul—an event likened to a festive celebration rather than an official military ceremony (Özyürek 2006). On the other hand, the anniversary of the conquest of Istanbul by the Ottomans in 1453, and the celebrations of Republic Day have increasingly become a public spectacle with laser, water and firework displays after the election of Erdoğan as the mayor of Istanbul in 1994. The AKP municipalities have carefully orchestrated these celebrations by locating the one in the local context for mostly party politics, and the other in the global context for marketing the city. A municipal officer during my fieldwork in 2015 said that “the Istanbul Conquest is not international but local, for it is about Istanbul above all.” However, he explained how the Republic Day celebrations are choreographed by the municipality for the first time, as are their international counterparts, such as American and French Independence Days or Sydney’s New Year’s Eve.
İmamoğlu’s Red Line: “Long Live Republic! Long Live Democracy!”
İmamoğlu enhanced these spectacular aspects for the 2019 Republic Day celebrations even further, but with a greater national than global focus. On the evening of Republic Day, he said, “We’ve missed celebrating our national days!” The Republic Day celebrations and ceremonies in the city are organised separately by the Istanbul governorship (a state institution that operates under the national government’s Ministry of Interior), the Istanbul Metropolitan Municipality and district municipalities. Taksim, the early Republican planners’ choice for ceremonies in Istanbul as it was free of symbolic landmarks—signs of Ottoman rule or religious institutions—has long been a focal point for anniversary and commemorative ceremonies (Kezer 2015). The square is no longer neutral in terms of symbolic landmarks, however. Erdoğan recently inaugurated a mosque in Taksim Square which he had wanted to build since his days as the mayor of Istanbul Metropolitan Municipality. The Republic Day events of the Istanbul governorship started with a wreath-laying ceremony in Taksim Square, at the foot of the Republic Monument on the morning of October 28. The Republic Monument is one of the earliest Atatürk (the founder of the Turkish Republic) monuments in the country, representing the Turkish War of Independence and the Turkish Republic. İmamoğlu, unlike other former mayors of the city, did a short but performative walk with municipal executives and officers from Odakule in Taksim to the monument in the square along Istiklal Street, a famous pedestrian street with shops, cafés, and restaurants. This walk, expectedly, turned into a cortege where İmamoğlu hugged children, took pictures with people, and said “İyi Bayramlar! [Happy Republic Day!]” to people and shopkeepers on the street. As Hansen (2004, 24) points out, such performances constitute “the generative political moments par excellence,” which in turn plays an effective role to mobilise people and create a sense of community and place.
Çelenk koyma töreninden sonra İmamoğlu, Atatürk ve İstanbul konulu açık hava sergisinin açılışı için Sultanahmet Meydanı’na gitti. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının ilk günü, 28 Ekim’de, İmamoğlu’nun Sultanahmet Meydanı’ndaki konuşmasını takip eden konserlerle son buldu. İmamoğlu’nun 29 Ekim’de gerçekleşen Cumhuriyet Bayramı programında lazer, su, havai fişek ve pyro gösterileri de vardı, fakat bunlar Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan İstanbul Boğazı’ndaki ikonik köprüden biraz daha öteye, Üsküdar’a taşınmıştı—küreselden yerele sembolik bir hareket.
Sultanahmet ve Üsküdar bu kutlamaları yapmak için alışılmadık iki ilçe. Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri İslami karakteriyle bilinen Üsküdar, İstanbul Boğazı’ndaki belli başlı muhafazakâr orta sınıf semtlerindendir. Sultanahmet hem Bizans hem Osmanlı İmparatorluğu’na merkez görevini görmüş ve bu imparatorlukların harabelerinden oluşmuş “kentsel bir palimpsestir” (Gür 2002, 241). Turistik bir bölge olmasının yanı sıra, özellikle Ramazan aylarında, Sultanahmet, mimari özellikleri ve bölgeye özgü İslami mitolojisiyle, AKP’nin neo-Osmanlı hedefleriyle tam bir uyum içindedir. Osmanlı döneminden kalma ihtişamlı sarayları, camileri, türbeleri ve çeşmeleriyle Sultanahmet imparatorluk iktidarının bir simgesidir. Fakat, Sultanahmet aynı ölçüde Cumhuriyet ideolojisiyle de şekillenmiştir: Erken Cumhuriyet döneminde, Osmanlı’dan arındırma sürecinin bir parçası olarak, İmparatorluğun sembolik yapıları müzelere dönüştürülmüştür.
After the wreath-laying ceremony, İmamoğlu went to Sultanahmet Square for the opening of an open-air exhibition, featuring photographs of Atatürk and Istanbul. The first day of Republic Day celebrations ended with concerts following İmamoğlu’s speech in Sultanahmet Square on the evening of the 28th of October. İmamoğlu’s Republic Day program also featured laser, water, fireworks, and pyro displays on the 29th of October, but they were moved to Üsküdar, slightly further away from the bridge on the Bosporus strait, the iconic bridge that connects Europe and Asia, a figurative move from the global to the local.
Sultanahmet and Üsküdar were two unlikely districts for such celebrations to take place. Üsküdar, known for its Islamic character since the Ottoman Empire, is one of the significant conservative middle-class districts by the Bosporus. Sultanahmet “is an urban palimpsest” (Gür 2002, 241), with the layers of the ruins of the Byzantine and Ottoman Empires acting as the centre of both empires. Besides being a tourist site, Sultanahmet perfectly fits into the Neo-Ottoman agenda of the AKP, especially during the Ramadan Festivities, with its architectural features and the Islamic mythology embedded in the area. The site is the symbol of imperial power, with glorious palaces, mosques, tombs, and fountains from the Ottoman period. Equally, Sultanahmet has also been marked by Republican ideology: In the Early Republic, as part of the de-Ottomanisation process, many of the landmarks of the Empire were transformed into museums.
İmamoğlu açık hava fotoğraf sergisinin açılışında yaptığı konuşmada, kutlamalar için neden Sultanahmet’in seçildiğini şöyle açıklar. Öncelikle, Sultanahmet geçmişte Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorlukları için kutlama ve etkinliklerin merkeziydi. İkinci olarak, ünlü romancı Halide Edip Adıvar, 23 Mayıs 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda bir mitingde, yaklaşık iki yüz bin kişiye düşman kuvvetlerinin İstanbul’u işgalini kınayan bir konuşma yapmıştı. Türk kadın yazar, feminist ve Kurtuluş Savaşı’nda başçavuş olan Adıvar, Cumhuriyet’in ateşli savunucularındandı. Böylece İmamoğlu, Adıvar’ın tarihi konuşması vasıtasıyla Sultanahmet Meydanı’nı Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcıyla ilişkilendirmiştir. Kadının kamusal görünürlüğü modern ve laik Türkiye’nin simgesi olarak da algılandığından, İmamoğlu bu şekilde Cumhuriyet’in milliyetçi ve laik söylemlerini de yeniden üretmiştir. İmamoğlu, kentin tarihsel anlatısını yeniden inşa etmek amacıyla İstanbul’un işgaline gönderme yaparken, aslında dolaylı olarak kentin AKP tarafından “işgal” edildiğini de ima eder. İmparatorluklar ile Cumhuriyet arasındaki sürekliliğe dikkat çekmek için İstanbul’u üç farklı imparatorluğun başkenti olarak tanıyarak, Erdoğan’ın sadece teolojik Osmanlı devletini öne çıkaran retoriğine de üstü kapalı karşı çıkar. 29 Ekim’de, Cumhuriyet Bayramı akşamında yaptığı konuşmada, “Cumhuriyet bizim kırmızı çizgimiz” diyen İmamoğlu, kalabalığı “Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Demokrasi!” sloganıyla coşturmuştur. İmamoğlu, kutlamaları Erdoğan iktidarının desteğiyle artan siyasi kutuplaşmaya ve otoriterliğe karşı mesajını iletmek için kullanır.
AKP belediyeciliğinin aksine, İmamoğlu’nun Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çekişmeli mekânlar üzerinde sembolik bir birlik yaratmak amacıyla tüm şehri kapsayacak şekilde genişletildi. İki gün boyunca, kutlamalar orkestra, koro, pop müzik ve mehter takımı konserlerinin yanı sıra çeşitli dans performanslarını kapsayan etkinlikler ve gösterilerle birçok ilçeye yayıldı. İstanbul’un ana caddeleri ve konser alanları Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle süslendi; meydanlar, parklar, bulvarlar ve caddeler kutlamalar için hazır hale getirildi. Şehrin farklı noktalarında düzenlenen kutlamalar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin web sitesinde coşkuyla duyuruldu: “Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı seçilmesinin ardından, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bu yıl ilk kez tüm şehre yayılacak.”
Sonuç
İmamoğlu döneminde düzenlenen ilk Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, İstanbul’a özgü mekânsal tahayyüllerin üretilmesinde dönüşmekte olan kutlama politikalarının ve belediye başkanının performatif rolünü vurgular. Belediye başkanının görev alanı yapısal ve anayasal düzenlemelerle sınırlandırılmış olsa da İmamoğlu AKP’nin eski belediye başkanlarından farklı olarak sembolik bir politik güce sahiptir. Önceki kentsel yönetimler, Erdoğan’ın neredeyse yirmi yıl süren otoriter yönetiminin ve parti liderliğinin gölgesinde kalmış, Erdoğan’ın iktidarını sağlamlaştırmak için çalışmışlardır. Ayrıca, AKP döneminde yeni bir düzenlemeyle, milli bayramlar için yapılan resmi geçit ve törenlerin eskiden olduğu gibi Türkiye’nin çeşitli şehirlerindeki stadyumlarda yapılması yerine, sadece başkent Ankara’da hükümet tarafından yapılması koşulu getirildi. Ancak bu düzenleme belediye başkanlarının kendi şehirlerinde kutlama yapmalarını yasal olarak engellemiyor. İmamoğlu, 1990’lardan bu yana Erdoğan için her zaman büyük siyasi öneme sahip olan İstanbul’da düzenlediği milli bayram kutlamalarını performatif ve sembolik olarak Erdoğan rejimine karşı kullanmıştır.
Erdoğan’ın İstanbul’un dünü, bugünü ve geleceği için kurduğu anlatıya ve kentsel mekânları aynı anda İslami-milliyetçilik ve neoliberal şehircilik anlayışıyla canlandırmasına karşı, İmamoğlu’nun politik gücü, bir anlamda, kenti “şahsında cisimleştirmesi, hikayelendirmesi ve canlandırması”ndan (McNeill 2001) kaynaklanır. İmamoğlu’nun kentin içindeki bedensel görünümleri ve kentsel mekânı kullanma biçimleri, Erdoğan’ın kutuplaştırıcı ve otoriter politikalarının karşısında yeni bir toplum birlikteliği oluşturur ve kente dair yeni anlatılar kurar. McNeill (2014, 109) “belediye başkanının kentin belli bölgelerine, kilit noktalarına yerleşebileceğini ve bu mekânlardaki fiziksel varlığıyla veya bu mekânlara ilişkin yorumlarıyla kentin hikayesine anlam kazandırabileceğini” ifade eder. İmamoğlu’nun—hem yerlisi hem eski ilçe belediye başkanı olduğu—Beylikdüzü’nü şahsında cisimleştirmesi veya Üsküdar ve Sultanahmet’i Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için canlandırması ona kent yönetiminde manevra yapma alanı kazandırmıştır. Bu tür stratejik ve ideolojik jestler, anlaşmazlığa ve kutuplaşmaya dayalı bir merkez-yerel ilişkisiyle şekillenen kent yönetiminin sınırlarında, İmamoğlu’nun mekân ve kent anlatısı üzerinde kontrolü ele almasını sağlar.
In his speech for the opening of the open-air photography exhibition, İmamoğlu explained the reason why Sultanahmet was chosen for the celebrations. First, it was the centre of celebrations and events for the Roma, Byzantine and Ottoman empires in the past. Second, a famous novelist, Halide Edip Adıvar, gave a speech at a rally to roughly two hundred thousand people in Sultanahmet Square on 23 May 1919, decrying the occupation of Istanbul by the opposing forces. Adıvar, a Turkish woman writer, feminist, and sergeant major in the Turkish War of Independence, was a fervent supporter of the Republic. Thus, associating the square with the beginning of the Turkish War of Independence through Adıvar’s historical speech, İmamoğlu reproduced the nationalist and secular discourse of the Republic, in which public visibility of woman was perceived as an epitome of a modern Turkey. İmamoğlu implicitly casts the city as “occupied” by the AKP by evoking the narrative of Istanbul’s occupation to reconstruct the historical narrative of the city. He acknowledged Istanbul as the capital of three empires, to indicate the continuities between the empires and the Republic, implicitly opposing Erdoğan’s rhetoric that singles out the theological Ottoman state. In his speech on the evening of Republic Day on October 29, İmamoğlu stated that “the Republic is our red line” and cheered on the crowd, who chanted “Long Live Republic! Long Live Democracy!” İmamoğlu used the celebrations to convey his message against the growing political polarisation and authoritarianism that are endorsed by Erdoğan’s rule.
In contrast to the AKP mayorship, İmamoğlu’s Republic Day celebrations were spread around the city, creating symbolic unity over its contested spaces. Over the next two days, celebrations were expanded into several districts, with events and performances including orchestra, choral, pop music and janissary band concerts, as well as various dance performances. Istanbul’s main streets and concert areas were decorated with Turkish flags and Atatürk posters, and squares, parks, boulevards, and avenues were made ready for celebrations. The amplified celebrations in diverse locations in the city were enthusiastically announced on the website of the Istanbul Metropolitan Municipality: “After Ekrem İmamoğlu’s election to the office as the mayor of Istanbul Metropolitan Municipality, Republic Day celebrations will spread across the entire city for the first time this year.”
Conclusion
İmamoğlu’s first Republic Day celebrations underline the transforming celebratory politics and the role of mayoral performativity in producing a specific spatial imaginary of Istanbul. Although his mayoral agency is limited by the structural and constitutional regulations, he has symbolic political power unlike the AKP’s former mayors. Overshadowed by Erdoğan’s authoritarian rule of the country and leadership of the party for almost two decades, the previous city leadership worked towards the consolidation of Erdoğan’s power. Additionally, during the AKP rule, the new regulation stipulates that the official parades and ceremonies for national days are to be only held by the government in Ankara, the national capital, rather than in stadia in various cities of Turkey—a fact that, however, does not legally prevent mayors from organising celebrations in their cities. İmamoğlu performatively and symbolically uses national day celebrations against the Erdoğan regime in Istanbul—a city that has always been crucial for Erdoğan’s politics since the 1990s.
İmamoğlu’s political power is partly due to his “embodiment, narration and animation” (McNeill 2001) of the city against Erdoğan’s narration of the past, present and future of Istanbul, and his animation of urban spaces through Islamic-nationalism and neoliberal urbanism concurrently. İmamoğlu’s bodily appearance in the city and uses of urban spaces inscribes a new unified community and dictates new narratives on the urban landscape against Erdogan’s polarising and authoritarian politics. McNeill (2014, 109) argues that “the mayor can inhabit the parts of cities, key sites, and make sense of the city’s story through their bodily presence in, or their interpretation of, these spaces.” İmamoğlu’s embodiment of Beylikdüzü as a resident and former mayor of the district, or animation of Üsküdar and Sultanahmet for the Republic Day celebrations creates room for manoeuvring in mayoral governance. As strategic and ideological gestures, they enable İmamoğlu to take control over space and the narration of the city within the limits of an urban governance that is shaped by a controversial and antagonistic central-local relationship.
References
Erensü, Sinan and Ozan Karaman. 2017. “The Work of a Few Trees: Gezi, Politics and Space.” International Journal of Urban and Regional Research 41 (1): 19–36.
Gür, Berin F. 2002. “Spatialisation of Power/Knowledge/Discourse: Transformation of Urban Space Through Discursive Representations in Sultanahmet, Istanbul.” Space and Culture 5(3): 237–252.
Kezer, Zeynep. 2015. Building Modern Turkey: State, Space, and Ideology in the Early Republic. Pittsburgh: University of Pittsburgh Press.
McNeill, Donald. 2001.Embodying a Europe of the cities: geographies of mayoral leadership.” Area 33(4): 353-359.
——–. 2014. “Mayors and the Representation of Urban Politics.” In Urban Politics: Critical Approaches, edited by Mark Davidson and Deborah Martin, 100–112. London: Sage.
Özyürek, Esra. 2006. Nostalgia for the Modern: State Secularism and Everyday Politics in Turkey. Durham, North Carolina: Duke University Press.
Savaşkan, Osman. 2021. “Political dynamics of local government reform in a development context: The case of Turkey” Environment and Planning C: Politics and Space 39(1): 204-225.
Tuğal, Cihan (2021). “Turkey at Crossroads?” New Left Review 127 (Jan/Feb): 25-54.
Featured Image
Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çerçevesinde Kız Kulesi’nde düzenlenen ışık ve lazer gösterileri, 29 Ekim 2019, Kaynak: İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
The light and laser displays at The Maiden’s Tower organised for the Republic Day celebrations, 29 October, 2019. Source: Istanbul Metropolitan Municipality.
Acknowledgements
My sincere thanks to Balam Kenter for diligently proofreading the translation.
Öznur Şahin is an Institute Associate at the Institute for Culture and Society with research interests in Turkey and Australia. Her research is situated in the fields of human geography, urban studies, and gender studies. o.sahin@westernsydney.edu.au
Disclaimer: The non-English content in this blog is a translated version of the English content provided either by the authors of the article or by the translators assigned by respective authors. Issues journal shall not be responsible for any inaccuracies or errors, both direct and indirect, in the translation. If any questions arise concerning the accuracy of the information presented by the translated version, please refer to the English content of the same.
DOI: https://doi.org/10.51142/issues-journal-4-1-5